Geçtiğimiz hafta birçok büyük iddiada bulunduk. Bunlarda bazıları Güneşin, Dünyanın ve Ayın büyüklükleriyle ilgiliydi. Dünyanın yarıçapı yaklaşık 6371 km’dir dedik. Dünyanın çevresinini yaklaşık olarak 40,030 km olarak buluruz dedik. Dünyamızın, yüzey alanı ise 510 milyon \(km^2\)’dir dedik. Dünyanın hacmi için hesabımız 1 trilyon \(km^3\)’ü geçer dedik.
Bununla kalmadık, Güneşin yarıçapı yaklaşık 696,340 km’dir dedik. Dünya ile güneş arasındaki mesafe yaklaşık 149 milyon km’dir dedik. Işık, bu mesafeyi yaklaşık 8 dk’da alır dedik. Ayın yarıçapı yakşaşık 1737 km ve bu yaklaşık 0.27 dünya yarıçapı eder dedik. Dünya ile ay arasındaki mesafe, 384,400 km’dir dedik. Peki bu kadar bilgiyi nassıl biliyoruz. Bu iddiaların gerçekliğinden nasıl emin olabiliriz? Aklıma gelen en kolay yöntem, kendimizi bu iddiaları ortaya kişiler olarak düşünmek ve en kolay çözümleri bulmak. Çünkü elimizde bu mesafeleri gerçekten ölçenlerin kullandıkları malzemeler yok. Daha basit yöntemlerle, daha az kesin çözümler bulursak bile, bu kadar kesin çözümlere nasıl ulaşabildiğimizi, ve geçmişten günümüze nasıl geliştiğimizi daha kolay kavrayabiliriz. Çünkü bugün bildiğimiz bilgilere ve teknolojilere sahip olmasalarda birçok bilim insanı bu rakamlara yakın çözümler elde ettiler. Biz artık üniversite birinci sınıfta, daha çok temek matematik bilgisine sahibiz (en azından oran orantıyı daha iyi anlıyoruz) ve onların sahip olabileceğinden çok daha fazla araç gerece ulaşabiliriz. Bu savları test edebilecek özgürlüğümüzde daha fazla. Büyün bu uygulamalara geçmeden önce Morgan Rehnberg tarafından yazılan bir oerproject makalesi daha okuyalım.
Ay, mesafesi doğru olarak ölçülen ilk nesneydi.
Kuşkusuz bu, tarihte belki de yalnızca Dünya’nın büyüklüğü ve kütlesinin araştırılmasıyla gölgelenen, neredeyse rakipsiz bir öneme sahip bir sorudur. Bugün astronomik birim olarak bilinen mesafe, güneş sistemi içinde bizim referansımız ve Evrendeki tüm mesafeleri ölçmek için temel çizgi olarak hizmet eder. Antik Yunan’daki düşünürler, kozmosun kapsamlı bir modelini ilk deneyen ve inşa edenler arasındaydı.
Ay gökyüzünde büyük görünüyordu, bu yüzden muhtemelen oldukça yakındı. Güneş tutulmaları, Ay ve Güneş’in neredeyse tamamen aynı açısal boyutta olduklarını ortaya çıkardı, ancak Güneş o kadar parlaktı ki, belki daha büyük ama daha uzaktaydı. Gezegenlerin geri kalanı yıldızlardan daha büyük görünmüyordu, ancak daha hızlı hareket ediyor gibiydiler; muhtemelen orta bir mesafedeydiler. Ancak, bu belirsiz tanımlamalardan daha iyisini yapabilir miydik? Geometrinin icadıyla, cevap kocaman bir evet oldu. Herhangi bir doğrulukla ölçülecek ilk mesafe Ay’ınkiydi. MÖ 2. yüzyılın ortalarında, Yunan astronom Hipparchus, paralaks olarak bilinen bir yöntemin kullanımına öncülük etti. Paralaks fikri basittir: nesneler iki farklı açıdan bakıldığında, daha yakın nesneler uzaktakilerden daha fazla kayıyormuş gibi görünür. Bir parmağınızı kol mesafesinde tutarak ve bir gözünüzü ve ardından diğerini kapatarak bunu kendiniz için kolayca gösterebilirsiniz. Parmağınızın arka plandaki şeylerden daha fazla nasıl hareket ettiğine dikkat edin Bu paralakstır! Ay’ı bilinen bir uzaklıkta bulunan iki şehirden gözlemleyen Hipparchus, uzaklığını bugünün modern değerinin %7’si dahilinde hesaplamak için küçük geometri kullandı.
Kaptan James Cook ile birlikte seyahat eden bir astronom, Venüs’ün Tahiti’den 1769 geçişini gözlemledi.
Ay’a olan uzaklığın bilinmesiyle, başka bir Yunan astronom Aristarchus’un, Dünya’nın Güneş’e olan mesafesini belirlemede ilk adımı atması için sahne hazırlandı. Aristarchus, Ay tam olarak yarı aydınlandığında, Dünya ve Güneş ile bir dik üçgen oluşturduğunu fark etti. Artık Dünya ile Ay arasındaki mesafeyi bildiği için, Güneş’in kendisinin mesafesini hesaplamak için şu anda Ay ile Güneş arasındaki açıya ihtiyacı vardı. Yetersiz gözlemlerle baltalanan parlak bir akıl yürütmeydi. Gözlerini kullanan Aristarchus, bu açıyı 87 derece olarak tahmin etti, 89.83 derecenin olan gerçek değerinden çok da uzak değildi. Ancak ilgili mesafeler çok büyük olduğunda, küçük hatalar hızla büyütülebilir. Sonucu binden fazla bir faktörle hatalıydı. Önümüzdeki iki bin yıl boyunca, Aristarchus’un yöntemine uygulanan daha iyi gözlemler bizi gerçek değerin 3 veya 4 katı yakınına getirecekti. Peki bunu nasıl daha da geliştirebiliriz? Mesafeyi doğrudan ölçmek için hala tek bir yöntem vardı ve o da paralakstı. Ancak Güneş’in paralaksını bulmak Ay’ınkinden çok daha zordu. Ne de olsa, Güneş özünde özelliksizdir ve inanılmaz parlaklığı, arkasında gizlenen yıldızlara dair sahip olabileceğimiz her türlü görüşü yok eder. Ne yapabiliriz?
Bununla birlikte, on sekizinci yüzyıla gelindiğinde, dünyayı anlamamız önemli ölçüde ilerlemişti. Fizik alanı artık emekleme dönemindeydi ve kritik bir ipucu sağladı. Johannes Kepler ve Isaac Newton, gezegenler arasındaki mesafelerin hepsinin birbiriyle ilişkili olduğunu göstermişlerdi; birini bul ve hepsini bileceksin. Ama herhangi birini bulmak Dünya’nınkinden daha kolay olur mu? Cevabın evet olduğu ortaya çıkıyor. Ara sıra. Şanslıysanız. Anahtar Venüs’ün geçişidir. Bir transit sırasında gezegen, Dünya’dan görüldüğü gibi Güneş’in önünden geçer. Farklı konumlardan Venüs, Güneş’in daha büyük veya daha küçük kısımlarını geçiyor gibi görünecek. James Gregory ve Edmond Halley, bu geçişlerin ne kadar sürdüğünü zamanlayarak, Venüs’e (ve dolayısıyla Güneş’e) olan mesafenin belirlenebileceğini fark ettiler.
Öncelikle, Venüs’ün geçişleri son derece nadirdir. Hayatta bir kez görülür denilebilir. Halley, bu yöntemin işe yarayacağını anladığında, bunu tamamlama şansına sahip olamayacak kadar yaşlı olduğunu biliyordu. Bu nedenle, gelecek neslin görevi üstleneceği umuduyla, gözlemlerin nasıl yapılması gerektiğine dair özel talimatlar yazdı. Nihai sonucun istenen doğruluğa sahip olması için, geçişin zamanlamasının saniyeye kadar ölçülmesi gerekiyordu. Mesafede büyük bir ayrım olması için, gözlem alanlarının Dünya’nın uzak köşelerinde bulunması gerekir. Ve bulutlu havanın başarı şansını mahvetmemesini sağlamak için dünyanın her yerinde gözlemcilere ihtiyaç duyulacaktı. Kıtalararası seyahatin yıllar alabileceği bir çağda bunu gerçekleştirmek çok zordu. Bu zorluklara rağmen, Fransa ve İngiltere’deki gökbilimciler, 1761 transiti sırasında gerekli verileri toplamaya karar verdiler. Ancak durum daha da kötüleşmişti: İngiltere ve Fransa Yedi Yıl Savaşına girmişti. Deniz yoluyla seyahat neredeyse imkansızdı. Buna rağmen çaba devam etti. Tüm gözlemciler başarılı olmasa da (bulutlar bazılarını engelledi, bazılarını ise savaş gemileri engelledi), sekiz yıl sonra başka bir geçiş sırasında toplanan verilerle birleştirildiğinde, girişim başarılı olmuştu. Fransız astronom Jerome Lalande tüm verileri topladı ve Güneş’e olan ilk kesin mesafeyi hesapladı: 153 milyon kilometre, gerçek değerine yüzde üç daha yakın! Burada bahsettiğimiz sayıya Dünya’nın yarı ana ekseni denir, yani Dünya ile Güneş arasındaki ortalama mesafedir. Dünya’nın yörüngesi tam olarak yuvarlak olmadığı için, aslında bir yıl boyunca yaklaşık %3 daha yakın ve daha uzağa gidiyoruz. Ayrıca, modern bilimdeki birçok sayı gibi, astronomik birimin biçimsel tanımı da biraz değişti. 2012 yılı itibari ile 1 AU = 149.597.870.700 metre. Dünya-Güneş mesafesi muazzam. Bunu ayrıca Evrenin enginliğine dair bir anlayışın kilidini açmak için de kullandık. Dünya’nın yörüngesinin ne kadar büyük olduğunu öğrendikten sonra, altı aylık aralıklarla gözlemler yaparak diğer yıldızlara olan mesafeyi ölçmek için paralaks kullanabiliriz (Dünya Güneş’in diğer tarafına seyahat ettiğinde, 2 AU’luk bir mesafe!) . Bu, sonsuza uzanan ve sonunda evrenimizin milyarlarca yaşında olduğunun keşfine yol açacak bir kozmosu ortaya çıkardı. Basit bir soruyla ortaya çıkabilecel şeyler muazzam.
Güneş paralaksını belirlemek için Venüs geçiş sürelerini ölçmek
Yazar Hakkında
Morgan Rehnberg, Colorado - Boulder Üniversitesi’nde yüksek lisans öğrencisi olarak astrofizik ve gezegen bilimi okuyor. Satürn’ün halkalarının derinliklerine inmediğinde, halkın bilimle daha fazla ilgilenmesini savunuyor.
Kaynak
Universe Today, Space and Astronomy News http://www.universetoday.com/117843/how-did-we-find-the-dis-tance-to-the-sun/Cover
Fotoğraflar:
Transits of Venus across the face of the Sun were, for a long time, the best method of measuring the astronomical unit, despite the difficulties (here, the so-called “black drop effect”) and the rarity of observations. Credit: Jan Herold. CC BY-SA 3.0. https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Venustransit_2004-06-08_07-44.jpg
Image of the full moon, photographed from the Apollo 11 spacecraft during its trans-Earth journey homeward. Credit: NASA. Public domain. http://www.nasa.gov/mission_pages/apollo/40th/images/apollo_image_25.html
Image of an astronomer traveling with Capt. James Cook observed the 1769 transit of Venus from Tahiti. Credit: Wellcome Images http://wellcomeim-ages.org/indexplus/image/L0069630.html.
CC BY 4.0. https://commons.wiki-media.org/w/index.php?curid=36263589Image measuring Venus transit times to determine solar parallax.
Credit: Vermeer, Duckysmokton, Ilia - Image:VenusTransitVermeer.png and Image:VenusTransitVermeer (fr).svg. CC BY-SA 3.0. https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=2888434
paralaks nedir?
Örnek cevap: Paralaks, uzaktaki bir şeyi ölçme yöntemidir. Paralaks, bir nesnenin iki farklı açıdan bakıldığında ne kadar kaydığının ölçülmesine dayanır.
Aristarchus, Dünya’nın Güneş’e olan uzaklığını tahmin etmek için Ay’ın hangi evresini kullandı?
Örnek cevap: Ay tam olarak yarı aydınlatıldığında yarım ay.
Aristarchus Güneş’e olan uzaklığı hesaplamak için ne tür bir üçgen kullandı?
Örnek cevap: Bir dik üçgen.
Venüs’ün 1769 geçişi, Evren hakkındaki mevcut anlayışımız için neden bu kadar önemli?
Örnek cevap: Venüs’ün geçişi, Dünya’nın Güneş’e olan mesafesini hesaplamamıza yardımcı oldu. Evrendeki tüm mesafeleri ölçmek için astronomik birim dediğimiz bu mesafeyi temel alıyoruz.
Kavramsal Düşünme
Örneğin, Dünya’daki bir nesneye olan daha kısa mesafeleri ölçmek için paralaks kullanabilir misiniz?
Efsaneye göre, Eratosthenes dünyanın küre şeklinde olduğunu tahmin ediyordu. Ama insanlar o zamanlar dünyanın ne kadar büyük olabileceği kestiremiyorlardı. Eratosthenes, Mısır’da kurduğu deney sayesinde dünyanın çevresini hesaplayabilmek için basit ama çok etkili bir yöntem geliştirmeyi başardı.
Biz kendimizi Eratosthenes’in yerine koyup, o şartlarda dünyanın çevresini ölçmeye çalışacağız. Unutmayın hiçbir teknolojimiz yok ama ortaokul temel matematik bilgilerimiz var.
Eratosthenes bu deneyini başlattığı şehir Mısır, Alexandria
Eratosthenes, Alexandria’dan Syene kadar olan mesafeyi adımlarıyla ölçecek birisini tutuyor. Bugün bu mesafeyi google haritalardan yürüme mesafesi olarak ölçersek 204 saatlik bir yürüme mesafesi çıkıyor ve bu iki mesafe arası yaklaşık 950 kilometre.
Syene, bugün Aswan denilen şehre denk geliyor. Eratosthenes, dünya eğer küre şeklindeyse güneş ışınlarının aynı saatte bu şehirlere farklı açılardan düşeceğini düşünüyor. Saat tam 12 olduğunda (güneş en tepedeyken) yere gölge düşmemesi gerekiyor. Ama saatler aynı şekilde ölçülürse, aynı zaman diliminde bu iki şehirdeki gölge uzunlukları farklı olmalı.
Dünyayı ve güneşi yanyana çizdiğimiz dersi hatırlayın. Eğer, dünya düz olsaydı Güneş ışınlarının Dünyanın her bölgesine dik gelmesi gerekirdi.