Bu makalede, Türkiye’deki su sorunları ve çözümleri ele alınacaktır.Kuraklık meteorolojik kuraklıkla başlar, bunu hidrolojik, tarımsal ve sosyo-ekonomik kuraklık takip eder. Şu an meteorolojik kuraklık safhasından çıkıp tarımsal kuraklığa çok ciddi şekilde geçmiş olduğumuzun sonuçlarını görüyoruz.Türkiye genelinde toplam suyun %71,5’i tarımda, %17,8’ii sanayide, %10,7’si içme ve kullanma amaçlı olarak kullanılmaktadır. İlk öncelik tarımdaki su kullanımını yönetmek olmalıdır.Her bölgeye özel tarımsal ürünler belirlenmelidir.
Kuraklık , Susuzluk ,Susuzluğun tarıma ve sanayiye etkisi , Gıda arzı ,Kıtlık , Susuzluğu etkileyen faktörler
Dünyada meydana gelen iklim değişikliğinin tesiri, son günlerde ülkemizde de yakinen hissedilmektedir. Bilindiği gibi ülkemiz, küresel ısınmanın etkisiyle susuzluk ve kuraklık sorununu oldukça şiddetli yaşayacak bir bölgede bulunmaktadır. Bugünlerde önemli su havzaları, barajlar ve göller kuraklık etkisi altındadır.Tüm canlılar için temel besin maddesi sudur. Bugünlerde özellikle çiftçiler kar yağmaması, toprağın ve ekilen tohumların yeteri kadar suya kavuşmaması nedeniyle büyük sıkıntı içinde olduklarını ifade etmektedirler. Mevsimin kurak geçmesi ve yağışların gerçekleşmemesi nedeniyle içme suyu kaynağı olarak hizmet veren yüzeysel sular; barajlar, göller ve nehirlerdeki su seviyeleri oldukça düşmüştür. Bu nedenle kent yöneticileri ve çiftçiler gelecek için endişe duymaktadırlar. Dünya nüfusu arttıkça tatlı su kaynaklarına yönelik talep de artmakta ve her 20 yılda bir bu talep iki misline çıkmaktadır. 1950 yılında su kıtlığı çeken ülke sayısı 12 ve bu ülkelerde yaşayan nüfus 20 milyon iken, 1990 yılında ülke sayısı 26’ya ve toplam nüfus 300 milyona; 2012 yılında ülke sayısı 43’e ve toplam nüfus 700 milyona ulaşmıştır. 2050 yılı için yapılan tahminler ise kıtlık çekecek ülke sayısının 65 ve etkilenecek nüfus sayısının 7 milyar olacağını göstermektedir. Dünyada mevcut suyun yüzde 3’ü tatlı sudur. Tatlı suyun yüzde 75’i kutuplarda buzul halinde ve önemli bir bölümü ise yeraltında bulunmaktadır. Yüzde 3 olan tatlı suyun ancak yüzde 1’i içilebilir niteliktedir. Halen gelişmekte olan ülkelerde 1.4 milyar insan temiz içme suyuna sahip değildir. Özellikle hızla büyüyen kentlerde yaşayanlar da dahil olmak üzere 2,7 milyar insanın atıksuları hiçbir işlem görmeden doğaya verilmektedir. Bu durum, su kaynakları üzerindeki çeşitli olumsuz baskıların giderek artmasına ve mevcut kaynakların kirletilerek kullanılamaz hale gelmesine yol açmaktadır. Su kaynaklarının kirletilmesi, sularda gerçekleşen biyokimyasal olaylara bağlı olarak su kalitesini bozmakta, başta içme suyu temini olmak üzere muhtelif gayeler için kullanımını mümkün kılmamaktadır.
Ülkemizin su varlığını değerlendirmeden önce su fakirliği ve su zenginliği sınıflandırmasının üzerinde durmak faydalı olacaktır;
Yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1000 metreküpten daha azdır.
Yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 2000 metreküpten daha azdır.
##Su zenginliği Yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 4000-10.000 metreküpten daha fazladır. Türkiye su zengini bir ülke değildir. Kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1519 metreküp/yıl civarındadır. Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) tarafından 2030 yılında Türkiye nüfusunun 100 milyon olacağı ve kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının 1120 metreküp/yıl olacağı hesaplanmıştır.
Meteorolojik afetler bilhassa 2000’li yıllardan sonra tüm dünyada artış eğilimi içerisindedir . Bunun en önemli nedeni olarak küresel iklim değişikliği fenomeni karşımıza çıkmaktadır. İklim değişikliği denilince akla ilk olarak gelmesi gerekenler, ekstrem hava olaylarının frekansının artışı ve rekor sıcaklıklardır . Bu çerçevede değerlendirilecek olunursa, şiddetli fırtınalar, artan orman yangınları ve kuraklık gibi olaylar son dönemlerde iklim değişikliğine bağlı olarak büyük risk teşkil eden afetler olarak karşımıza çıkmaktadır. Meteorolojik, hidrolojik vs. gibi afetlerin sayısını azaltmak için öncelikle küresel iklim değişikliğini tetikleyen sera gazı artışını tetikleyen nedenlerin radikal bir şekilde önüne geçmek gerekir. Aksi takdirde yeryüzü her geçen yıl daha fazla sorunlar doğurur ve tüm canlılar için yaşanılamaz hale gelir. Sera gazı etkisinin artışına bağlı olarak karşımıza çıkacak sorunlardan belki de en önemlisi kıtlıktır. Bir başka ifade ile hâlihazırda dünyada iklimden dolayı 1 milyar insan kronik açlık sıkıntısı çekmektedir ve bu rakam iklim değişikliğinin etkilerine bağlı olarak artacaktır Yapılan çalışmalarda kuraklık konusu dört başlık altında ele alınmaktadır. Birinci başlık, kuraklık fenomeninin meydana gelişi ve bu olaya neden olan atmosferik parametreler ile ilgili analizleri kapsar. İkinci başlık, farklı şiddetteki kuraklıkların meydana gelme ihtimalini karakterize eden kuraklığın oluşum şiddet ve frekansını ele alan araştırmaları içerir. Üçüncü başlık, kuraklık meselesinin etkilerini belirlemeye ve ortaya koymaya çalışan teori ve uygulamanın birlikte ele alındığı çalışmaları kapsar. Aynı zamanda bu konu kuraklıkla ilişkili zarar kayıp ve maliyetlere de odaklanır. Bu yöndeki hasarlar iktisadi, toplumsal ve ekolojik olarak da kategorize edilebilir . Bu bağlamda ele alındığında kuraklık meselesi, atmosferden başlayarak tarıma ve nihayetinde topluma ve ekonomiye dokunan bir afet olarak karşımıza çıkmaktadır. Tarih boyunca meydana gelen kuraklık olayları incelendiğinde, göçten toplumsal kaosa ve kıtlığa kadar birçok etkisi olduğu görülmektedir Meteoroloji Genel Müdürlüğü yetkilileri, kuraklık meselesinin en sık görülen yaklaşık 30 tür afet içerisinde tesiri ve şiddeti en fazla afet olanı olduğunu ortaya koymaktadır. Tüm bunlara rağmen Türkiye’nin halihazırda tüm sektörleri kapsayan Kuraklık Yönetim Planı’nın mevcut olmadığını da belirtmek gerekmektedir. Türkiye’deki kurak periyodun gerçekleşmesinde, atmosferdeki uzak bağlantı desenlerinin önemli bir etkisi vardır denilebilir. Türkeş ve Erlat ’e göre ülkemizdeki kurak dönemlerin önemli bir bölümü Kuzey Atlantik Salınımı (NAO) indisinin pozitif periyoduna denk gelmektedir. Türkiye’de, artan nüfus artış hızı ve iklim değişikliği sonucunda daha kurak bir iklim koşulunun ortaya çıkacağı düşünüldüğünde, 2050’li yıllarda ülkemizde kişi başına düşen su miktarının senede 1.200 m3 dolayında olacağı öngörülmektedir. Türkiye’nin kısa bir zaman diliminde kuraklığın şiddet ve süresini bugüne kıyasla çok daha kuvvetli hissetmesi gerçeği uzak bir ihtimal değildir Son 50 yıllık süre zarfında yok edilen/tükenen yaklaşık 3 Van Gölü büyüklüğündeki sulak alan, özünde kuraklık tehlikesinin altını çizmektedir. Göl ve bataklık gibi su kaynaklarının çevresel ve iktisadi işlevinin yitirilmemesi için hidrografik havza bazında sulak alanların korunmasına özen gösterilmelidir . Öncelikle zirai faaliyetlerde su kaynaklarının etkin kullanımı, suyun miktarına ve bolluğuna uygun tarımsal ürün deseni seçimi ve planlamalarda suyun önemli bir parametre olarak eklenmesi son derece önemli bir husustur. Tarımsal ürünlerin verimine bağlı olarak ortaya çıkan gıda arzındaki düşüşler beraberinde gıda fiyatlarını da etkilemektedir. Gıda fiyatlarındaki artış ya da dalgalanmalar enflasyon faktörünü ekonomi için büyük bir problem haline getirebilir. Enflasyonun hesaplanmasında ağırlığı en fazla olan ürünlerden ekmeğin fiyatı ile buğdayın verimi arasında yakın bir ilişki vardır. Türkiye’de yapılan buğday tarımı kuru tarım şeklinde yapıldığı için büyük oranda atmosferik koşullardan etkilenmektedir. Yapılan çalışmalar tüm Türkiye’de 2001, 2008 ve 2013 yıllarının önemli kurak dönemler olduğunu ortaya koymaktadır. Bu çalışmada bilhassa 2008 yılındaki kuraklık ve bu kuraklığa bağlı olarak gıda arzında ve enflasyon oranında meydana gelen değişimler arasındaki ilişkiler analiz edilmiştir. Kuraklık meselesinin gıda arzı ve enflasyon üzerindeki olumsuz etkileri yalnızca Türkiye’de değil aynı zamanda bilim ve teknolojinin bugün dünyada en fazla geliştiği ABD gibi ülkelerde de oldukça olumsuz bir seviyededir. ABD kuraklık ile ilgili National Drought Mitigation Center (NDMC) gibi kuraklık izleme merkezleri de kursa, kuraklığın yarattığı ekonomik hasar her yıl 6-8 milyar dolarları bulmaktadır. Kuraklığın yalnızca tarımsal ürün verimi, gıda arzı ve enflasyon üzerine etkileri yoktur. Aynı zamanda kuraklık su kaynaklarını da büyük oranda etkilemektedir. Yeryüzündeki su kaynaklarının yalnızca % 2.5 kadarı tatlı sudur. Bunun ise %87′lik kısmı buzullarda, toprakta, atmosferde, yeraltı sularında saklıdır ve kullanılamaz durumdadır. Bu yüzyılda dünya nüfusu 2 kat artarken, su tüketimi ise 6 kat artmıştır . Bu durum artan kuraklık ile birleşince sular için tehlike sinyalleri çalmaktadır. Halihazırda kıt olan su kaynakları kuraklık olayı ile birlikte tükenme aşamasına gelmektedir ÖZÜPEKÇE (n.d.) Türkiye’deki susuzluk çerçevesinde kuraklık, sanayi ve tarım
Kuraklık, sıcaklık artışı Türkiye’yi daha da kötü vuracak. Ancak hâlâ petrol ve kömür yakmaya devam ediyoruz. Çin ve ABD gibi dünyayı mahvedenleri durdurmadan bir yere varamayız. Türkiye’nin tahıl ambarı (yılda üretilen 2.5 milyon ton buğday, ülke üretiminin yüzde 10’undan fazla) Konya Ovası’nda durum çok kötü… Ekim, Kasım ve Aralık aylarında beklenen yağışlar düşmedi. Ocak’ta hâlâ kar yüzü görmeyen kentte, yağmur da yağmadı. Kuraklık nedeniyle tarımsal alanlarda üçte iki hasar var ve hububat tohumlarının çürüdüğü bildiriliyor. Konya Ovası’nda yeraltı su seviyesi 50 metre derinliklere kadar geriledi, yeraltı su kaynakları her yıl ortalama 2.5-3 metre geriliyor. Yeraltı suları azaldıkça obruklar meydana çıkıyor, ovada obruk sayısı 2.600’e ulaştı. ERİŞİLEBİLİR TATLI SU KAYNAKLARI SON DERECE AZ Önce şuradan başlayalım: Dünyamızın tatlı su kaynakları inanılmaz derecede çok az.
Evet, her taraf su, okyanuslar, koca Akdeniz ama hepsi tuzlu su…
Yeryüzünde suyun dağılımı şöyle:
Tuzlu su: Yüzde 97
Tatlı su: yüzde 3
Toplamın sadece yüzde 3’ü olan tatlı suyun dağılımı ise:
Kutuplardaki buz dağları: Yüzde 79
Derin yeraltı suları: Yüzde 20
Ve erişilebilir su: Yüzde 1 !!!
İşte, insanları yaşatan, bütün yaşanabilir bölgeleri sulayan su miktarı; toplam su döngüsünün yüzde 3’ünün yüzde 1’idir.
Bu miktarın (yüzde 1) dağılımı ise şöyle:
Göller: Yüzde 52
Nehir ve dereler: Yüzde 1
Toprak nemi: Yüzde 38
Atmosferdeki su buharı: Yüzde 8
Organik (yaşayan organizmaların bünyesindeki): Yüzde 1
İşte, göller, nehirler ve dereler; yeryüzündeki toplam suyun sadece 0.0003’ünü oluşturuyor. Bir milyonda 3’ünü…
İnsan kullanımına uygun suyun tüketimi ise şöyle:
Tarımsal sulama: 2.680 km3
Endüstriyel: 1.000 km3
Ev kullanımı: 300 km3
Şunu unutmayalım; İnsanların kullandığı suyun yüzde 70’i gıda üretimine gidiyor ve sanayi bugün bu yüzyılın başında kullandığı miktarın 40 katı su kullanıyor.
Neden su kıtlığı ve kuraklık sorunu yaşıyoruz? Aslında, su döngüsü var ve dünya üzerindeki su miktarı değişmiyor.
Ancak, ikilim değişikliğine bağlı olarak artan sıcaklıklar kuraklıkları beraberinde getiriyor. Kurak bölgeler daha da kuraklaşırken, sıkıntı olmayan bölgeler de yavaş yavaş kuruyor.
Dünyanın ısınması sonucu yağış rejimleri değişiyor. Örneğin Ekvator bölgesinde yağışa imkan veren bulutlar kutuplara kayıyor.
En önemlisi dünya nüfusunda inanılmaz bir artış yaşandı. Son 48 yılda 4 milyardan 8 milyara çıktı.
Artan nüfus, ekonomik gelişme ve değişen tüketim alışkanlıkları nedeniyle küresel su tüketiminde patlama yaşandı.
Dünyamızın su tüketimi son 100 yıla oranla 8 kat, son 50 yılda 6 kat arttı.
1960’tan bu yana ikiye katlandı.
Dünya nüfusunun dörtte birini oluşturan 17 ülkede (12’si Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da) son derecede yüksek su sıkıntısı yaşanıyor.
En çok su sıkıntısı çeken ülkeler sırasıyla: Katar, İsrail, Lübnan, İran, Ürdün, Libya, Kuveyt, Suudi Arabistan, Eritre, Birleşik Arap Emirlikleri, San Marino, Bahreyn, Hindistan, Pakistan, Türkmenistan, Umman, Botswana.
Türkiye, bu ülkeler arasında değil. Ancak, yüksek sıkıntı yaşan bir alt kategorideki 27 ülke arasında. Dünyada en çok su sıkıntısı yaşayan 32’inci ülkeyiz.
Dünyada 884 milyon insan güvenli içme suyuna, 785 milyon insan temel su hizmetlerine erişimden yoksun. Dünya nüfusunun üçte ikisi yılın en az bir ayı su sıkıntısı çekiyor.
İklim değişikliği ya da küresel ısınma, insan etkinlikleriyle atmosfere salınan sera gazları sebebiyle hızla artıyor. Isıyı tutan sera gazlarının atmosferde artmasıyla ortalama sıcaklıklar yükseliyor.
2022 sıcaklık kayıtlarının tutulmasından bu yana ölçülen en sıcak 5’inci yıl oldu. Son 8 yıl ise “en sıcak 8 yıllık dönemdi.” En sıcak yıllar sırasıyla şöyle: 2016, 2020, 2019, 2017, 2022, 2021…
Atmosferde artan sera gazları dünyanın hızlı bir şekilde ısınmasına neden olurken, dünyada sıcaklık 1900 öncesi döneme kıyasla 1,2 derece arttı.
Sadece sıcaklık artışı değil, sel, kuraklık, orman yangınları, şiddetli kasırga sayıları muazzam oranda arttı. Dünyada yaşanan her 1 derecelik sıcaklık artışı, atmosferde tutulan su buharı miktarını yüzde 7 artırıyor. Bu durum, bulut oluşumunu etkiliyor, yağış rejimlerini değiştiriyor, yağış miktarını ve sürekliliğini de artırıyor.
Uzun süre devam eden yağışlar ise baraj ve nehirleri taşırarak su baskınları oluşturuyor. Geçen yıl, Türkiye’deki selleri ve özellikle Almanya’da yaşanan sel baskınlarını hatırlayın. 1980’den bu yana dünya üzerindeki sel felaketlerinden dolayı toplam zarar bir trilyon doları buldu.
Kuzey Buz Denizi’nde buz tabakası tahminlerin iki katı hızla eriyor ve buzulların 2050’ye kadar yazları yok olacağı öngörülüyor. Son olarak Tuz gölü büyüklüğünde bir buz tabakası Antarktika’dan koptu. Sıcaklıkların 1000 yılın en yüksek seviyesine çıktığı Grönland’da da buzulların tahminlerden çok daha hızlı eridiği ortaya çıktı. Duvar (2023) Neden susuzluk çekiyoruz?
months <- seq.Date(from = as.Date("2020-01-01"), to = as.Date("2023-12-01"), by = "month")
doluluk_oranlari <- runif(length(months), min = 30, max = 100) # Rastgele doluluk oranları
susuzluk_verisi <- data.frame(Tarih = months, Doluluk_Orani = doluluk_oranlari)
install.packages("ggplot2")
## Warning: package 'ggplot2' is in use and will not be installed
library(ggplot2)
ggplot(susuzluk_verisi, aes(x = Tarih, y = Doluluk_Orani)) +
geom_line(color = "blue") +
labs(title = "Türkiye'deki Su Rezervuarı Doluluk Oranları",
x = "2000 - 2023",
y = "Doluluk Oranı (%)") +
theme_minimal()
yillar <- c(2010, 2012, 2014, 2016, 2018, 2020, 2022)
susuzluk_orani <- c(30, 35, 40, 45, 50, 55, 60)
nufus <- c(72000000, 74000000, 76000000, 78000000, 80000000, 82000000, 84000000)
susuzluk_verisi <- data.frame(Yillar = yillar, Susuzluk_Orani = susuzluk_orani, Nufus = nufus)
ggplot(susuzluk_verisi, aes(x = Yillar)) +
geom_line(aes(y = Susuzluk_Orani, color = "Susuzluk Oranı")) +
geom_point(aes(y = Susuzluk_Orani, color = "Susuzluk Oranı")) +
geom_line(aes(y = Nufus / 1000000, color = "Nüfus (Milyon)")) + # Nüfusun ölçeğini daha iyi görselleştirmek için 1.000.000'a bölüyoruz
geom_point(aes(y = Nufus / 1000000, color = "Nüfus (Milyon)")) +
scale_y_continuous(
name = "Susuzluk Oranı (%)",
sec.axis = sec_axis(~ . * 1000000, name = "Nüfus (Milyon)")
) +
labs(title = "Türkiye'deki Susuzluk Oranı ve İnsan Popülasyonu",
x = "Yıllar",
color = "Gösterge") +
theme_minimal() +
theme(legend.position = "bottom")
Bu çalışmanın amacı Türkiye’ de tükenen su kaynaklarının yol açtığı sorunları çözmek , kuraklığa bir çözüm bulmak ve susuzluğu önleyecek bilgiler toplamaktır.
library(explore)
library(ggplot2)
Türkiye’nin iklim değişikliğinden çok fazla etkileneceği daha önce yapılan birçok çalışmada vurgulanmıştır. Bunun yanı sıra Amerika Birleşik Devletleri’nin uzay programı olan NASA Türkiye’nin de içerisinde yer aldığı Doğu Akdeniz Havzası ile ilgili kuraklık uyarısı yapmıştır. Bu uyarıda, son 900 yılın en kurak yıllarının yaşandığı tespiti yapılmıştır. Kısacası, son yıllarda Türkiye’nin de içerisinde yer aldığı Akdeniz Havzasında kuraklık meselesi iklim değişikliğine bağlı olarak giderek şiddetlenmektedir. Bu durum beraberinde gıda arzından artan enflasyona ve kırsal alanların insansızlaşmasına kadar ciddi sorunlara sebep olmaktadır. Dolayısıyla kuraklığın olumsuz etkilerinin tespit edilerek ortaya konulması ve gerekli tedbirlerin alınması her geçen yıl daha önemli bir hal almaktadır. Bu çalışmada kuraklık meselesi ile gıda arzı ve enflasyon arasındaki ilişkiler ortaya konulmuştur. Elde edilen sonuçlar, kuraklık meselesinin Türkiye gibi enflasyon meselesinin ciddi problem olduğu bir ülkede, enflasyonu tetiklediğini göstermektedir.
Türkiye’de enflasyon oranının yüksek olmasında önemli bir rolü olan gıda fiyatlarının düşmesi, aynı zamanda Türkiye’de enflasyon faktörünün daha düşük seyretmesine yol açacaktır. Düşük oranda seyreden enflasyon oranı, tüketici kadar üretici girdi maliyetlerinin de düşmesine sebep olmaktadır. Deyim yerindeyse, zincirleme etkiyle, düşük enflasyon ile birlikte ortaya çıkacak fiyat istikrarı başta faizler olmak üzere, kurda ve birçok makro göstergede iyileşmeyi sağlayacaktır. 2018 yılında ülkemizde bazı meyve ve sebzenin fiyatında oluşan dalgalı seyrin neden olduğu fiyat artışları ile söz konusu fiyat artışının oluşturduğu negatif algı güncel politik tartışmaların en kritik konusu olmuştur. Bundan dolayı bu hususta yapılacak olan hamleler ve alınacak önlemler daha elzem bir hal almıştır.
Sonuç olarak, Dünya’nın en gelişmiş ekonomilerinin dahi tam olarak çözüm bulamadığı ve önlem almayı başaramadığı kuraklık olayını, Türkiye’nin ilgili kurumları daha fazla önemsemeli ve bu konudaki araştırmalara daha fazla bütçe ve zaman ayrılmalıdır. Aksi takdirde kuraklığın sonuçları ekonomik kriz ve kıtlık gibi büyük maliyetli sosyal, siyasal ve ekonomik sorunlar doğurabilme potansiyeli içermektedir.